22 Ekim 2014 Çarşamba

KENTE VE KENT İNSANINA SOSYOLOJİK BİR GENEL BAKIŞ

       Kent nedir? Seçtiğimiz başlık/konu analiz etmesi ve tanımlanabilmesi güç ve bir o kadar da elzem iki zıt (en azından çağımız ve içinde yaşam sürdüğümüz uygarlık bağlamında) olguyu içinde barındırmakta. Kent ve kent insanı. Bu sebeptendir ki işe başlarken çözülmesi gereken en önemli problem yine kent kavramının kendisidir. Kent; genel bir tanımlayışla, “kırsal alanın toplumsal yapısından ve tarımsal alanın ekonomik modelinden farklı olarak, daha grift ve kökensiz bir cemiyet yaşamının olduğu ve ticaret ve sanayinin ağırlıklı ekonomik etkinlik modeli olarak benimsendiği, üretim – tüketim ve kültür mekanlarıdır.
 
Kenti var eden en büyük unsurlardan biri de, “kentsel yaratım” ve “kentsel yaratım süreçleri”dir. Peki nedir bunlar? Kentsel yaratım, geleneksel üretim biçimlerinden uzaklaşmış insanın kent yaşamı içinde var ettiği ve ortaya çıkardığı şartlar ve olgulardır. Kırsalın kollektif üretiminden ve onun ortaya çıkardığı üretim kültüründen uzaklaşmış olan kent insanı üretimden uzaklaştığını fark ettikçe, sosyal bir bilinç-altının yansıması olarak ve aynı zamanda değişik iktidar odaklarının (burjuvazi, devlet vb.) on yıllar boyunca yaptıkları kara-propagandalar nedeniyle, üretimden ziyade artık elinde kalan yegane eylemlilik olarak tüketimin ve tüketim kültürünün yaratımına başlayacaktır. Peki bu süreç nasıl işler? Bu süreç kollektifleştirdiğimiz şeyin ne olduğu ile ilgilidir. Yüzyıllardan beri süregelen kollektif üretim, çokluğun (eylem halindeki insanların) ortaklaşalığı, üretiminde kültür yaratımındaki başlıca ve en önemli kaynaklardan biri haline gelmesini sağlamıştır. Yıllar geçtikçe kollektivitesini kaybeden üretim bireyselleşmeye ve üretimle üreteni birbirine yabancılaştırmaya başlamıştır. Şartlar böyle sürerken kentlerin neredeyse her köşesinde belirmeye başlayan önce iş merkezleri ve sonra avm’ler de üretimin kollektivitesini sıfıra indirerek yeni ve farklı bir eylemi, tüketimi kollektifleştirerek, farklı bir kültür yaratılmasını ve kentlerin yavaş yavaş çözülmesini sağlamıştır.


Kentlerin Çözülüşü Ve İktidarist Planlama

Bu şartlarda bir “sürekli çatışmalar mekânı” haline gelen kentte artık kollektivite dağıtılmış ve kent yaşamı, kentli insan için bir yalnızlık ve kapatılma mekanı haline gelmiştir. Peki bu nasıl oldu? İçinde bulunduğumuz çağda artık, kapitalizm; sanayi, ticaret ve kültür şehirlerini aynı kent merkezleri altında toplamak istemektedir. “Metropolis” olmanın, bir kapitalizm kenti olmanın başlıca önkoşulu artık budur. Bu şartlarda kentlerde başlatılan yeni toplumsal ve mekansal ameliyatlar sayesinde kentsel ve kamusal yeşil alanlar ve sosyal toplanma mekanları olarak meydanlar sistematik bir şekilde yok edilerek bireylerin sosyalizasyonu ve kentin toplumsal dinamiklerinin devamlılığı tamamen durdurulmuştur. Bununla birlikte kent merkezinde kent sınırlarına doğru bir “kültür mekanı-ticaret mekanı-barınma mekanı-sanayi mekanı” hiyerarşisi kurularak kentin insanının kent merkezlerinden yani kentlerin sosyalizasyon mekanlarında uzaklaşmaları sağlanmış, bundan dolayı sosyalize olma ihtimalini kaybeden kentli birey, kendi içine dönerek bireyselleşmeye ve bireycileşmeye başlamış ve yalnız bırakılmaya itilmiştir. Bu şartlarda, kentler, toplumsal buluşma ve üretim mekanları olmaktan çıkarak, kapitalizmin bir tüketim mezbahası ve devletin kendi iktidarını en çok meşrulaştırdığı alanlardan biri haline gelmiştir. Bu süreçleri yaşayan kent de artık kollektif iradenin yerine bireysel iradenin gelmesiyle birlikte çözülmeye başlamıştır.

Sonuç Yerine

Peki toplumsal ve dayanışmacı bir kent için ne yapmalıyız? Herhalde bu kısa ve aciz yazının cevaplamak istediği yegane soru budur. Cevabı, aslında toplumsal praxis’lerle ortaya çıkacak olmakla birlikte, yapılması, en azından yapılmaya başlanılması gereken şey, kentlerin iktidarist planlamasını yok ederek tekrardan bir merkeze ve toplumsal buluşma mekanlarına dönüş sağlamak (parklar, meydan vb. yoluyla) ve üretim ve tüketimi, üretim ve üreticiyi birbirine yabancılaştırmayacak yeni toplumsal paylaşımcı ve dayanışmacı anti-otoriter ve ekolojik bir sistem inşa etmektir.

                                                                                  Kara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder